|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Sitene Ekle:
Hadis: En Hayirliniz insanlara yardim
فmam قafiî (ö. 204/819)'ye nispet edilen fkh ekolü. قafiî'nin künyesi, Ebû Abdullah Muhammed b. فdrîs elKureî el-Hâimî el-Muttalibî b. Abbas b. Osman b. قâfi' olup H. 150'de Gazze'de doًmutur. Hz. Peygamber'in dördüncü batndan dedesi Abdu Menâf'n dokuzuncu göbekten torunudur. فmam قafiî'nin doًum yl Ebû Hanîfe'nin (ö. 150/767) vefat ylna rastlar. Babas فdris bir i için Filistin'deki Gazze'ye gitmi ve orada iken vefat etmiti. Doًumundan iki yl sonra annesi onu alp baba vatan olan Mekke'ye getirdi. Küçük yata Kur'an- Kerim'i hfzetti. Fasih Arapça konuan Huzeyl kabilesi arasnda iir ve edeb öًrendi. Sonra Mekke müftîsi Müslim b. Hâlid ez-Zenâ'den ders alarak, onun yannda fetva verecek duruma geldi. O zaman on be yalarnda idi. Bundan sonra Medine'ye gitti. Orada müctehid فmam Mâlik b. Enes (ö. 179/795) fkhta üstad idi. Mâlik, kendi eseri olan el-Muvatta', فmam قafiî'nin ezbere okuduًunu görünce hayretini gizleyememiti. فmam قafiî, Süfyan b. Uyeyne, Fudayl b. Iyâz'dan, amcas Muhammed b. قâfi' ve bakalarndan hadis rivayet etti. Muhammed b. el-Hasan'dan Irak fakihlerinin kitaplarn ald. Onunla fkhî konularda münazaralarda bulundu. 187 H.'de Mekke'de, 195 H. de Baًdâd'ta Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) ile görütü. Böylece Hanbelî fkhna, usûlüne, nâsih ve mensûh konusuna muttali oldu. Sonra Baًdad'ta "فmam قafiî'nin eski mezhebi" denilen görülerini ortaya koydu. 200 H.de Msr'a geçti ve "Yeni Mezheb" denilen görülerini tasnif etti. Orada iken 204/819'da vefat ederek Karafe denilen yere defnedildi. فmam قafiî ilk olarak fkh usulünü tedvin etmi ve bu konuda "erRisâle" yi yazmtr. el-Hucce isimli eseri Irak'taki, "el-Ümm" ise Msr'daki görülerini kapsar. فmam قafiî mutlak, baًmsz bir müctehid olup, fkh, hadis ve usûlde imamd. O, Hicaz ve Irak fkhn birletirici bir yol izledi. Ahmed b. Hanbel onun hakknda; "قafiî, Allah'n kitab ve Rasûlünün sünneti konusunda insanlarn en fakihi idi" demitir. (Vehbe ez-Zühayl, el-Fkhu'l-فslâmi ve Edilletüh, Dimask 1405/1985, I, 36,37). قafiî Mezhebinin Usûlü Delil olarak Kitap, Sünnet, فcmâ ve Kyas'a dayanr. قafiî, Hanefi ve Malikîlerin aldً "فstihsan" reddeder ve "kim istihsan yaparsa kendisi eriat koymu olur" derdi. Masâlih-i Mürsele'yi ve Medinelilerin amelini delil almay da reddederdi. Baًdad'llar ona "Sünnetin Yardmcs" lakabn vermilerdi. فmam قafiî'nin "eski mezhebi"ni kendisinden dört Irakl arkada rivayet etmitir. Bunlar Ahmed b. Hanbel, Ebû Sevr, Za'ferânî ve Kerâbîsî'dir. el-Ümm'de yer alan "yeni mezhebi"ni u Msrl arkadalar rivayet etmitir: el-Müzenî, el-Buveytî, er-Rabîu'l-Ceyzî, er-Rabî' b. Süleymân ve bakalar. قafiîlerde fetvaya esas olan yeni mezhep görüleridir. Çünkü فmam قafiî eski görülerinden rucû' etmi ve "Benden kim bunlar rivayet ederse ona hakkm helal etmem" demitir. Ancak basit on be kadar mesele bundan müstesnadr. Diًer yandan فmam قafiî'nin; "Hadis sahih olunca, benim mezhebim odur. Böyle bir durumda, hadisle çatan bana ait sözü duvara çarpn" (ez-Zühaylî, a.g.e., 1, 37; Muhammed Ebû Zehra, Kitabü'- قafiî, 149 vd.) dediًi bildirilir. قafiî'nin Fkh Usûlünü Tedvini Ayet ve hadislerden hüküm çkarmada, günlük fürû er'î problemleri çözmede sahabe devrinden itibaren bir takm usûl kurallarna uyuluyordu. فlk müctehid imamlarn devrinde de sözlü olarak nesih kaideleri, mutlak, mukayyed, umum, husus gibi metotla ilgili bilgiler hüküm çkarmada esas alnyordu. Ancak bunlar tedvin edilerek yazl bir eser haline getirilmemiti. فte فmam قafiî ilk olarak ûsul konularn kaleme alarak "er-Risâle"sini meydana getirdi. Çünkü قafiî, sahabe, tâbiîn ve kendinden önceki fkh bilginlerinden intikal eden fkh servetini hazr bulmu, فmam Mâlik'ten aldً Medine fkh ile فmam Muhammed araclً ile aldً Irak fkhn birletirici bir yol izlemitir. Kendi yetitiًi çevre olan Mekke fkhn da iyi bildiًi için, fkhtaki bu saًlam alt yap sebebiyle, fkhn genel metotlarn belirleme yeteneًini kazanm ve bunun sonucunda fkh usûlünü tedvin etmitir. Mezheplerde fkhn, usûlden önce tedvin edilmi olmasnda bir tuhaflk yoktur. Çünkü hükümlerde asl konu fkhtr. Usûl ise bir metot ilmi olup, mantk gibi, akln doًru ile yanl ayrdetme niteliًi gibi doًutan vardr. Ayn konuda birbiri ile çelien iki âyet olunca, sonra inenin öncekini neshetmesi, genel hükmün özel hükümle snrlandrlmas gibi. قafiî, dili iyi bildiًi için âyet ve hadislerden hüküm çkarabilmi, Kur'an'n tercüman olarak bilinen Abdullah b. Abbas'n ilminin nakledildiًi Mekke'de yetitiًi için nesih konusunu öًrenmitir. قafiîlerin usûlüne mütekellimlerin usûlü de denilmitir. Çünkü bunlarn usûle dair çalmalar tamamen teoriktir. Mezhep gayreti onlarn metodunu etkilememitir. Meselâ; قafiî, sükûtî icma kabul etmez. el-Âmidî (ö. 631/1233) ise قafiî mezhebinden olduًu halde "el-فhkâm" adl eserinde sükûtî icma tercih eder (el-Âmid, el-فhkâmî Usûli'l-Ahkâm, Kahire (t.y), I, 265). Bu usûl, kelâm ilminin metot ve konusundan istifade ettiًi, felsefi ve mantkî yönleri bulunduًu için "mütekellimlerin metodu" olarak nitelenmitir. Meselâ; kelâm konusuna giren iyi ile kötünün akl ile bilinip bilinemeyeceًi, peygamberlerin peygamberlikten önce ismet sfatna sahip (ma'sûm) olup olmadً ve benzeri konular da tartlmtr. قafiî veya kelamclarn metodu ile yazlm en eski ve en önemli eserlerin üç tanesi unlardr. 1) Mu'tezile ekolünden Ebu'l-Hüseyn Muhammed b. Alî el-Basrî'nin (ö.463/1071) Kitâbü'l-Mu'temed'i,” 2) قafiî ekolünden فmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynî'nin (ö.487/1085) "Kitâbü'l-Bürhân", 3), فmam el-Gazzalî'nin (ö.505/1111) "el-Mustasfâ"s. Bu üç kitab Fahruddin er-Râzî (ö. 606/1209) özetlemi ve baz ekler yaparak eserine "el-Mahsal " adn vermitir. Seyfüddin el-Âmidi'nin (ö. 631/1233) "el-فhkâm" adl eseri de ayn nitelikte birletirici ve özet bir eserdir. Daha sonra el-Mahsûl'ü, Siracüddin el-Urmevî (ö.682/1283) "et-Tahsîl", Tâcüddîn el-Urmevî (ö. 656/1258) ise "el-Hâsl " adl kitaplarnda özetlediler. Sihâbuddîn el-Karafi (ö.684/1285) bu iki kitaptan önemli gördüًü baz temel bilgi ve kurallar alarak bunlar "et-Tenkihât" adn verdiًi küçük bir eserde toplad. Abdullah b. Ömer el-Beyzâvî (ö.685/1286) de bunun bir benzerini yapt. el-Âmidî'nin el-فhkâm'n ise فbn Hâcib (ö. 846/1442) "Müntehâ 's-Sül ve'l-Emel" adl kitabnda, bunu da "Muhtasaru'l-Müntehâ" isimli eserinde özetledi. Daha sonra bu özet eserleri bunlara yazlan erhler izledi. قafiî Fkhnn Dayandً Kaynaklar فmam قafiî ictihadlarn dayandrdً delilleri "el-Ümm"de öyle belirlemitir: "فlim çeitli derecelere ayrlr. Birincisi, Kitap ve sabit olan Sünnettir. فkincisi, Kitap ve Sünnet'te hüküm bulunmayan meselelerde فcmâ'dr. Üçüncüsü baz sahabîlerin sözleridir. Ancak bu sahabe sözleri arasnda çeliki bulunmamaldr. Dördüncüsü, ashab- kiram arasnda ihtilafl kalan sözlerdir. Beincisi, Kyas'tr. Bu da temelde Kitap ve Sünnet'e dayanr. فte ilim bu derecelerden en üst olanndan elde edilir" (e-قafiî, elÜmm, Kahire 1321-1325, VII, 246). Buna göre, قafiî ekolü Kitap ve Sünneti فslâm hukukunun asl kaynaً olarak kabul etmektedir. Çünkü diًer deliller de temelde bu iki delile dayanr ve bunlara aykr olamaz. قafiî, Kitap ve sabit olan Sünneti ayn srada delil kabul eder. Çünkü Sünnet Kur'an'n beyann tamamlar, ksa anlatmlarn (mücmel) geniletir ve baz kimselerin kavrayamayacaً inceliklerini açklar. Buna göre, Sünnetin açklayc durumunda olabilmesi için ilim bakmndan açkladً eyin derecesinde olmas gerekir. Birçok sahabîler de hadise bu gözle bakyordu. Ancak bu durum, فmam قafiî'nin Sünneti her yönden Kur'an'a denk saydً anlamna gelmez. Çünkü her eyden önce Kur'an Allah kelâm, Sünnet Hz. Peygamber'in söz, fiil ve takrirleridir. Kur'an ibadet amacyla okunur, Sünnet bu maksatla okunmaz. Kur'an tevatür yoluyla sabittir. Sünnetin önemli bir bölümü tevatüre dayanmaz. فmam قafiî'ye göre Sünnet Kur'an'n dal mesabesindedir. Bu yüzden gücünü Kur'an'dan alr, onu destekler ve tamamlar. Bu bakmdan açklayanla açklanan birbirine denk olmaldr. Ancak bunun için, Sünnet saًlam olmaldr. Bu yüzden, Ahâd ve Mürsel hadisler, birinciler kadar kuvvetli deًildir. Diًer yandan قafiî, inanç esaslarn belirlemede Sünnetin Kur'an derecesinde olmadًn açkça ifade etmitir (M. Ebû Zehra, فslâm'da Fkh Mezhepler Tarihi, Terc. Abdülkadir قener, فstanbul 1978, s. 336, 337) قafiîlerin Âhâd Hadisi Delil Almas Bir, iki veya daha fazla sahabî tarafndan rivayet edilen ve mehur hadisin artlarn tamayan haberlere "âhâd hadis" denir. Hanefiler, senedinde kopukluk olmayan hadisleri mütevatir, mehur ve âhâd olmak üzere üçe ayrrlar. Diًer çoًunluk müctehidlere göre ise, Sünnet, mütevatir ve âhâd olmak üzere ikidir. Mehur sünnet ise bal bana bir çeit olmayp âhâd sünnet kabilindendir. Çünkü mehur sünnette ilk tabaka ravileri tevatür saysna ulamamaktadr. Çoًunluًa göre âhâd sünnet; garîb, azîz ve müstefîz olmak üzere üçe ayrlr. Garîb; her üç tabakada veya herhangi bir tabakada râvî says tek olan hadistir. Azîz hadis; her üç tabakada sadece iki râvî tarafndan rivayet edilen veya diًer tabaka yahut tabakalarda ikiden çok olsa bile tabakalardan birinde râvî says iki olan hadistir. Müstefîz hadis ise; her üç tabakada üç veya daha çok kii tarafndan rivayet edilen hadistir. فmam قafiî âhâd haberi delil olarak alrken sadece senedin sahih ve kesintisiz olmasn yeterli görür. O, Hanefiler gibi âhâd hadis ravisinin fakih olmas, rivayet ettiًi hadisle amel etmesi ve genel kurallara uygun dümesi, فmam Mâlik'in ileri sürdüًü Medinelilerin ameline uygun dümesi gibi artlar öngörmez. فmam قafiî hadisi savunurken âhâd haberlerin de delil alnmas gerektiًini u delillerle ortaya koymutur: 1. Hz. Peygamber, فslâm'a davet için tevatür saysnda olmayan tek tek elçiler göndermitir. Bu elçilere, saylarnn yetersiz olduًunu ileri sürerek kar çkan olmamtr. 2. Mal, can ve kanla ilgili davalarda iki kiinin ahitliًi ile karar verilmektedir (bk. el-Bakara,2/282). Halbuki iki kii tevatür saysnda deًildir. 3. Hz. Peygamber, kendisinden hadis iitenlere, bir kii bile olsa bunu bakasna rivayet etme izni vermi, hatta buna özendirmitir. Hadiste öyle buyurulur: "Allah Teâlâ benden bir söz iitip bunu bakalarna tebliً edeni nurlandrsn" (Tirmizi, فlim, 7; Ebû Dâvûd, فlim, 10; فbn Mâce, Mukaddime, 18; Menâsik, 46; Ahmed b. Hanbel, I, 437,V,183). Diًer yandan Vedâ hacc srasnda irad edilen hutbede de; hazr bulunanlarn, bulunmayanlara tebliً etmesi, kendisine tebliً ulaanlarn, hükümleri ulatranlardan daha iyi kavramalarnn mümkün olduًu belirtilmitir (Buhârî, Alim, 9, 10, 37; Hacc, 132, Sayd, 8; Edâhî, 5; Megâzî, 51; Fiten, 8; Tevhid, 24; Müslim, Hacc, 446; Kasâme, 29,30; Ebû Dâvud, Tatavvu', 10; Tirmizî, Hacc, 1; Nesâî, Hacc, 111). 4. Sahabîler Hz. Peygamber'in hadislerini, birbirinden tek tek rivayet etmiler, birçok kimse tarafndan rivayeti art komamlardr (Ebû Zehra, a.g.e., 339, 340). فmam قafiî'nin Mürsel Hadisi Delil Al Senedinde kopukluk olan hadise "Mürsel Hadis" denir. Tabiînden olan birisinin sahabeyi; tebe-i tabiînden olan bir ravinin de tabiîn veya sahabeyi atlayarak doًrudan Hz. Peygamber'den iitmi gibi hadis nakletmeleri halinde bu çeit hadis söz konusu olur. Ebû Hanife ve فmam Mâlik, bu çeit hadisleri, rivayet eden râvi güvenilir olursa, baka bir art öne sürmeksizin kabul ederler. فmam قafiî ise mürsel hadisi, bunu rivayet eden tâbiî Medineli Saîd b. el-Müseyyeb ve Irakl Hasan el-Basrî gibi mehur ve bir çok sahabî ile görüen bir tabiî ise kabul eder. Ayrca hadisin u nitelikleri tamasn da art koar: 1. Mürsel hadisi, senedi tam ve ayn anlamda baka bir hadis desteklemelidir. 2. Mürseli, ilim adamlarnn kabul ettiًi baka bir mürsel hadis desteklemelidir. 3.Mürsel hadis, baz sahabe sözüne uygun dümelidir. 4. فlim ehli, mürsel hadisi kabul edip çoًu onunla fetva vermi olmaldr. Ancak mürsel hadisle, senedi tam olan hadis çakrsa, bu sonuncusu tercih edilir (M. Ebû Zehra, Usûlü'lFkh, Dâru'l-Fikri'l-Arabî tab' 1377/1958, ts., 111,112). Uygulamadan örnek: Hz. Âie (ö. 58/677)'den öyle dediًi rivayet edilmitir: "Hafsa'ya bir yiyecek hediye edildi. O srada ikimiz de oruçlu idik. Bu yiyecekle orucumuzu bozduk. Sonra Rasûlüllah (s.a.s) yanmza girdi. Ona durumu anlattk. Allah'n Rasûlü öyle buyurdu: "Zarar yok, onun yerine baka bir gün oruç tutun". Bu hadis mürseldir. Çünkü ez-Zuhrî (ö. 124/741) bunu Hz. Âie'den rivayet etmi, halbuki onu bizzat Hz. Âie'den duymam, Urve b. ez-Zübeyr'den duymutur (e-,Sevkânî, Neylü'l-Evtâr, IV, 319). فmam قafiî bu yüzden mürsel olan bu hadisle amel etmez ve nâfile oruç tutan kimsenin, orucu bozmas hâlinde, baka bir günde kaza etmesi gerekmediًini söyler. Diًer yandan yine ez-Zührî'nin rivayet ettiًi; "Rehin brakan kii borcunu ödemeyince, rehnedilen ey rehin brakann mülkü olmaktan çkmaz. Rehnedilen eyin menfaat ve hasan rehnedene aittir" (فbn Mâce, Rûhûn, 3; Zeylaî, Nasbu'r-Râye, IV, 319-321) hadisini ise, ravisi Said b. el-Müseyyeb mehur olduًu için kabul eder. Buna göre, rehin, rehin alann yannda bir emanet hükmündedir. Onun korunmas konusunda kendisinin bir kast veya kusuru olmadan rehnedilen ey hasara uًrarsa rehin brakann borcunda bir eksilme olmaz (Zekiyüddin قa'ban, Usûlü'l-Fkh, Terc. فbrahim Kâfi Dönmez, Ankara 1990, 80,81). قafiî'nin Sükûtî فcma' Delil Almay فcma sarih ve sükûtî diye ikiye ayrlr. Birincinin delil oluunda bir görü ayrlً yoktur. Sükûtî icma'; er'i bir meselede bir veya birkaç müctehidin görü belirttikten sonra, bu görüe muttali olan o devirdeki diًer müctehidlerin açk ekilde bir katlma veya kar çkmada bulunmakszn susmalardr. Mâlikîlere ve son görüünde فmam قafiî'ye göre sükûtî icmâ delil saylmaz. Çünkü müctehidlerin bir konuda susmas, onlarn açklanan görüe katldklarn gösterebileceًi gibi, baka bir nedene de dayanabilir. Henüz o mesele ile ilgili ictihadî bir kanaate varmam olmas, görüünü açklayan müctehidden çekinmesi veya görüünü açkladً taktirde bir zarara maruz kalma korkusunun bulunmas susma nedenleri arasnda olabilir. Ksaca, ittifak gerçeklemedikçe icma'n varlًndan söz edilemez. قâfiîlerden sükûti icma' kabul eden el-Âmîdi de buna "zanni delil" deyimini kullanr (M. Ebû Zehra, e-قafiî, Terc. Osman Keskioًlu, Ankara 1969, s. 252 vd.). قafiî Ekolünün فstihsana Kar Çkmas فstihsan; müctehidin bir meselede, kendi kanaatince o meselenin benzerlerinde verdiًi hükümden vazgeçmesini gerektiren nass, icmâ, zarûret, gizli kyas, örf veya maslahat gibi bir delile dayanarak o hükmü brakp baka bir hüküm vermesidir. فmam قâfiî istihsana kar çkm ve bu konuda "فbtalu'l-فstiksan" adl bir risale yazmtr. Bu eserde öyle der: "Allah'n, Rasûlünün ve Müslümanlar topluluًunun hükmü olarak bütün bu zikrettiklerim gösteriyor ki, hâkim veya müftî olmak isteyen kimsenin ancak baًlayc bir delille hüküm ve fetva vermesi caiz olur. Bu da Kitap, Sünnet veya ilim sahiplerinin ihtilafsz olarak söyledikleri bir görü yahut bunlardan bazsna kyas yapma yolu ile olur. فstihsan ile fetva verilmez. فstihsan baًlayc olmaz, o bu anlamlardan birisini de tamaz". قâfiî'nin "Cimâu'l-فlm" "er Risâle" veya el-Ümm" kitabnda da bu sözlerin benzerlerini bulmak mümkündür. Hanefîler istihsan geni ölçüde kullanm, Mâlikîler de bu konuda onlar izlemitir. فmam قâfiî ise "فstihsan yapan kendi bana din koymu olur" diyerek u delillere dayanmak suretiyle istihsana kar çkmtr: 1. قer'î hükümler ya doًrudan nass'a (âyet-hadis) veya kyas yoluyla nass'a dayanr. فstihsan bunlardan birisine dahilse ayr bir terime ihtiyaç olmaz. Aksi halde Cenab- Hakkn baz konularda boluk braktً sonucu çkar ki bu, "فnsan babo brakldًn m sanr?” (el-Kyâme, 75/36) âyeti ile çeliir. 2. Kur'an'da Allah ve Rasûlüne itaat emredilmekte, nefsî isteklere uyulmas yasaklanmakta ve anlamazlk çktً takdirde yine Kitap ve Sünnete bavurulmas istenmektedir (en-Nisâ, 4/59) 3. Hz. Peygamber istihsan ile fetva vermez, hevasndan konumazd. Nitekim eine; "Sen bana anamn srt gibisin" diyen kimsenin sorusuna fetva vermemi, "Zhâr" âyeti (el-Mücâdele, 58/1-4) gelinceye kadar beklemitir. 4. Hz. Peygamber, kendi kanaatlerine göre, bir aًaca sًnan bir müriki öldüren sahabîleri, yine öldürülme korkusuyla "Lâ ilâhe illallah" diyen ahs öldüren Usâme (r.a)'n bu davrann uygun görmemitir. 5. فstihsann bir kural, hak ile bâtl karlatracak bir ölçüsü yoktur. Serbest braklrsa, ayn konuda farkl bir çok fetvalar ortaya çkar. 6. Sadece akla dayanan bir istihsan anlay ortaya çkarsa, Kitap ve Sünnet bilgisi olmayanlarn da bu metodu kullanmalar caiz olurdu (e-قâfiî, el-Ümm, VI, 303, VII, 271 vd.; Ebû Zehra, Usûlü'l-Fkh, 271 vd.). Ancak burada فmam قâfii'nin reddettiًi istihsan er'î bir delile dayanmakszn, ahsî arzuya ve sübjektif düüncelere göre hüküm vermek olarak deًerlendirmek gerekir. قüphesiz böyle bir istihsan Hanefilerin de kabul etmediًi bir ekildir. Nitekim Hanefîlerde bir konuda istihsan yapabilmek için o meselenin er'î bir mesele olmas yannda u alt delilden birisine dayanmas arttr: 1. Nass'a dayal istihsan. Meselâ mevcut olmayan bir eyin sat yasaklandً halde (Ebû Davud, Büyü', 70), para pein mal veresiye bir akit olan seleme izin verilmitir (Ebû Dâvud, Büyü', 57). فte burada ikinci hadise dayanarak kyas terkedilmekte ve istihsan yoluna gidilmektedir. 2. فcma'ya dayal istihsan. Meselâ sanatkâra mal sipari vermek anlamna gelen istisnâ akdi icmâa dayanr. Çünkü asrlar boyunca buna kar çkan bilgin olmamtr. 3. Zaruret veya ihtiyaca dayal istihsan. Pislenen kuyunun, bir ksm suyun çkarlmas ile temizlenmi saylmas gibi (فbnü'l-Hümâm, Fethu'lKadîr, I, 67 vd.; فbn Âbidîn, Reddü'lMuhtâr, I, 147 vd). 4. Gizli kyasa dayal istihsan. Meselâ; yerleik kurala göre; özel kayt konulmadkça arazinin satm ile irtifak haklar kendiliًinden alcya geçmez. Bu konuda vakfn satma kyas açk veya celî kyas, kiraya kyas ise gizli kyastr. Vakf istihsan yoluyla kiraya kyas edilerek, irtifak (su içme, su alma, geçit gibi) haklarnn vakf kapsamna girmesi esas benimsenmitir (Zekiyüddin قa'ban, Usûlü'l-Fkh, 168). 5. Örfe dayal istihsan. Yerleik kurala göre vakfn ebedî olmas gerekir. Bu da vakfn sadece gayri menkullerde olabileceًi anlamna gelir. Halbuki فmam Muhammed e-قeybânî kitap ve benzeri vakfedilmesi örf haline gelen eylerin kyasa aykr olmakla birlikte vakfa konu olabileceًine hükmetmitir. Bu esastan hareket edilerek nakit para vakflarna da fetva verilmitir. 6. Maslahata dayal istihsan. Yerleik kurala göre ziraat ortakçlً, kira akdine kyasla taraflardan birisinin ölümü ile sona erer. Ancak ürün henüz yetimemi bir durumda iken toprak sahibi ölse, emek sahibinin menfaatini korumak için istihsan yaplarak akit ürün alnncaya kadar uzam saylr (Zekiyüddin قa'ban, a.g.e., 171). Sonuç olarak Hanefî ve قâfiîlerin istihsan anlay dikkatlice incelendiًinde arada önemli bir ayrlًn bulunmadً görülür. Çünkü Hanefîlerin istihsan yaptً meselelerin temelinde daima yukarda belirtilen delillerden birisi bulunur. Nitekim el-Âmidî'nin belirttiًine göre, فmam قâfiî de baz meselelerde istihsan terimini de kullanarak bu metoda bavurmutur. قâfiî'nin "Mut'ann otuz dirhem olmasn uygun buluyorum", "قüf'a hakk sahibinin bu hakkn üç gün içinde kullanmasn uygun görüyorum" sözleri buna örnek verilebilir (el-Âmidî, el-فhkâm, III, 138). قâfiî'nin Sahabe Sözünü Delil Al قâfiî ûsul bilginlerinden bazlar, onun eski mezhebine göre sahabe kavlini delil aldًn, yeni mezhebinde bu görüten vazgeçtiًini söylemilerdir. Ancak yeni mezhebi rivayet eden Rabî b. Süleyman el-Murâdî'nin naklettiًi baka bir eser olan "er-Risâle" de قâfiî'nin sahabe sözlerini delil olarak aldً görülür (er-Risâle, Halebî basks ve Ahmet M. ,Sakir nesri, Kahire 1940, s. 597). Yine قâfiî, yeni mezhebini kapsayan el-Ümm adl eserinde öyle der: "Kitap ve Sünneti bilenler için özür söz konusu olmayp, gereًine uymak arttr. Kitap ve Sünnet'te hüküm yoksa sahabenin veya onlardan birinin sözlerine bavururuz. Eًer ihtilafl meselede Kitap ve Sünnete daha yakn olan söze bir delâlet bulamazsak Ebû Bekr, Ömer ve Osman (r. anhüm)'n sözüne uymamz daha iyi olur. Eًer bir sözün Kitap ve Sünnete daha yakn olduًuna dair bir delil bulunursa, o söze uyarz" (قâfiî, el-Ümm, VII, 246). قeriat فlminin Ksmlar فmam قâfiî'ye göre eriat ilmi ikiye ayrlr. 1. Hükümlere kesin olarak delâlet eden nasslarla sâbit olan kesin ilim. 2. Galip zanna dayanan zannî ilim. فte âhâd haberler ve kyas bu ksma girer. Müctehid nasslardan kesin hüküm çkaramazsa, galip zanla elde edilen ilimlerle yetinir. قâfiî Msr'da yazdً kitaplarla Baًdad'ta yazdً kitaplar neshetmi ve o; "Baًdad'ta yazdًm kitaplar benden kimsenin rivayet etmesine cevaz vermiyorum" demitir. قâfiî'nin eski kitaplarnda, yeni kitaplarnda olduًu gibi bir konu üzerinde çeitli görüler yer alr. Bazan iki veya üç çeit kyas yaplr, fakat tercih okuyucuya braklr. Buna, zekât verilmeden satlan tarm ürünlerini örnek verebiliriz. Bir kimse zekâtn vermeden meyve veya tahln satsa, sonra alc bunlarn zekâtnn verilmediًini anlasa, u durumlar söz konusu olur: a. Alc, maln tamam için mi, yoksa zekât olarak verilmeyen miktar için mi satm aktini feshetme hakkna sahiptir? b. Zekât miktar arazi yaًmurla sulanmsa onda bir, âletle sulanmsa yirmide birdir. Alc burada seçimlik hakka sahip midir? c. Zekât düüldükten sonra kalan ksm parann tümü ile mi alr, yoksa sat fesih mi eder? قâfiî bütün bu görülerin doًru olabileceًini belirtir. قâfiî mezhebinde görülerin çok oluunun bu mezhebin gelimesine yardmc olduًu söylenebilir. Çünkü bu mezhebte tercih kaps sürekli olarak açk braklmtr (Ebû Zehra, فslâm'daFkhî Mezhepler Tarihi, 354, 355). قâfiî Mezhebinin Yaylmas قâfiî mezhebi özellikle Msr'da yaylmtr. Çünkü mezhebin imam hayatnn son dönemini orada geçirmitir. Bu mezhep, Irak'ta da yaylmtr. Çünkü قâfiî fikirlerini yaymaya önce orada balamtr. Irak yoluyla Horasan ve Mâveraü'n-Nehir'de de yaylma imkân bulmu ve bu ülkelerde fetvâ ile tedrisat Hanefî mezhebi ile paylamtr. Bununla birlikte bu ülkelerde Hanefî mezhebi, Abbasi yönetiminin resmi mezhebi olmas nedeniyle hâkim durumda idi. Msr'da yönetim Eyyübîlerin eline geçince قâfiî mezhebi daha da güçlenmi, hem halk, hem de devlet üzerinde en büyük otoriteye sahip olmutur. Ancak Kölemenler devrinde Sultan Zâhir Baybars, kadlarn dört mezhebe göre atanmas gerektiًi görüünü öne sürmü ve bu görü uygulanmtr. Ancak bu dönemde de قâfiî mezhebi o yörede diًer mezheplerden üstün bir mevkiye sahiptir. Meselâ; tara ehirlerine kad atama yetkisi ile yetim ve vakf mallarn kontrol hakk yalnz قâfiî mezhebine ait idi. Osmanllar Msr' ele geçirince Hanefi Mezhebi üstünlük kazand. Daha sonra Mehmet Ali Paa Msr'a hâkim olunca, Hanefi mezhebi dndaki mezheplerle resmi olarak amel etmeyi ilga etmitir. قâfiî mezhebi فran'a da girmitir. Günümüzde قiî ekolü ile yanyana bulunmaktadr. Günümüzde Anadolu'nun doًu kesiminde, Kafkasya, Azerbaycan, Hindistan, Filistin, Seylan ve Malaya müslümanlar arasnda قafiî mezhebine mensup olanlar bir hayli fazladr. Endonezya adalarnda ise hâkim olan tek mezhep قâfiî mezhebidir (Ebû Zehra, a.g.e, 358 vd.). Kaynak:Hamdi DÖNDÜREN ve
Shoppen-auf-Rechnung.com
Ziyaretinize Teşekkürler Şuan. .Aktif Ziyaretiçi |