|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Sitene Ekle:
Hadis: En Hayirliniz insanlara yardim
فmam- Âzam lâkabyla öhret bulan Ebû Hanîfe'ye izâfe edilen fkh ekolünün ad. Ebû Hanife'nin asl ad Numân, babasnn ad Sâbit, dedesinin ad ise Zûta'dr. Zûta, Irak ve فran'n müslümanlarn eline geçmesinden sonra müslüman olmu ve Kûfe'ye yerlemitir. O ve oًlu Sâbit Kûfe'de Hz. Ali ile görümütür Ebû Hanîfe H. 80 ylnda Kûfe'de doًdu, varlkl bir ailenin çocuًu olarak orada yetiti. Irak ve Hicaz Ebû Hanife'nin yetitiًi dönemde önemli iki ilim merkezi hâlindeydi. Çünkü Hz. Ömer (ö.23/643) devrinde Fustat (eski Msr), Kûfe ve Basra gibi büyük فslâm ehirleri kurulmu ve bu merkezlere aralarnda birçok sahâbenin de bulunduًu binlerce müslüman yerlemiti. Hz. Ömer Kûfe'ye fasih Arapça konuan kabîleleri yerletirmi ve Abdullah b. Mes'ûd (ö. 32/652)'a onlara ilim öًretmesi için göndermi, "kendisine ihtiyacm olduًu halde Abdullah' size göndermeyi tercih ettim" demitir (فbnü'l-Kayyim, ف'lâmü'l-Muvakkin, I, 16, 17, 20). فbn Mes'ûd, Kûfe'nin kuruluundan Hz. Osman'n halifeliًinin sonlarna kadar Kûfelilere Kur'ân ve fkh öًretmitir. Bu sayede oras, pekçok kurrâ, fkh ve hadis bilginiyle dolmutur. Onun talebelerinin dört bin dolaylarnda olduًu söylenir. Ayrca Kûfe'de Sa'd b. Ebî Vakkas (ö. 55/675), Huzeyfe فbnü'l-Yemân (ö. 36/656), Selmân- Fârisî (ö. 36/656), Ammâr b. Yâsir (ö.34/657), Muًîre b. قu'be (ö. 50/670), Ebû Mûsa-E'ar, (ö. 44/664) gibi. seçkin sahâbiler de bulunuyordu (en-Neysâbûrî, Ma'rifetu Ulûmi'l-Hadîs, nr. es-Seyyid Muazzam, Kahire 1937, s. 191, 192). Bunlar فbn Mes'ûd'a yardmc oluyorlard. Hz. Ali Kûfe'ye geldiًinde buradaki fakihlerin çokluًuna sevinmi, "Allah, فbn Mes'ûd'a rahmet etsin, bu ehri ilimle doldurmu; فbn Mes'ûd'un öًrencileri bu ehrin kandilleridir" demitir (el-Kevserî, Fkhu Ehli'l-Irak ve Hadisühum, Nasbü'r-Râye mukaddimesi, I, 29, 30). Msr'a yerleen sahâbilerin üç yüz dolaylarnda olmasna karlk el-فclî, yalnz Kûfe'ye yerleen sahâbilerin bin be yüz dolaylarnda olduًunu, bunlardan yetmi kadarnn Bedir savana katldklarn söyler. Kûfe'de bu alim sahâbelerden feyiz ve ilim alarak ictihad yapabilecek dereceye ulaan tâbiîlerden bazlar da unlardr: Alkame b Kays (ö. 62/681), el-Esved b. Yezîd (ö. 75/694), قurayh b. e1-Hâris (ö. 78/697), Mesrûk b. el-Ecda' (ö. 63/683), Abdurrahmân b. Ebî Leylâ (ö. 148/765), فbrahim en-Nehâî (ö. 96/714), Âmiru'-قa'bi (ö. 103/721), Said b. Cübeyr (ö. 95/714), Hammâd b. Ebî Süleyman (ö. 120/738). فte Hanefi mezhebînin kurucusu Ebû Hanîfe (ö.150/767) böyle bir ilim ortamnda yetiti. Ebû Hanife'nin fkh, kendisinden on sekiz yl ders aldً Hammad b. Ebî Süleyman vâstasyla, فbrahim en-Nehâî, Alkame ve Esved yoluyla, Abdullah b. Mes'ûd, Hz. Ali ve Hz. Ömer gibi sahâbe bilginlerine dayanr. Hz. Ömer'in Irak ekolüne etkisi tbn Mes'ûd vastasyla olmutur. Hz. Ali ise kazâ ve fetvâlaryla Irakllara önderlik yapmtr. Kûfe ayn dönemlerde hadîs malzemesi bakmndan da zengindi. Müctehidlerin kullandً ibâdet, muâmelât ve ukûbâtla ilgili hüküm hadislerinin says snrl olduًu için, bu konularda Hicaz'n hadis malzemesi bütün ehirlerin bilginlerince biliniyordu. Çünkü onlar hacc dolaysyla sk sk Mekke ve Medîne'yi ziyaret ediyorlard. Aralarnda krktan fazla hacc ve umre yapan vard. Sadece Ebû Hanife elli be kere haccetmiti. فmam Buhârî'nin (ö. 256/869) hocalarnda Affân b. Müslim el-Ensârî el-Basrî'nin (ö. 220/835) u sözü Irak yöresinin hadîs bakmnda ne kadar zengin olduًunu göstermeye yeterlidir: "Kûfe'ye gelip dört ay oturduk. فsteseydik yüz bin hadis yazardk; ancak elli bin hadis yazdk. Biz yalnz herkesin kabul ettiًi hadisleri aldk. Çok hadis yazmamza قerîk b. Abdillâh (ö. 177/793) engel oldu. Kûfe'de Arapça's bozuk ve hadis rivâyetinde geveklik gösteren kimseye rastlamadk" (el-Kevserî, a.g.e.,I, 35, 36). Affân hakknda, فbnü'l Medinî; "Hadisteki bir harfte üphesi olsa o hadisi almazd"; Ebû Hatîm ise; "imamdr, sikâdr." demitir. Böyle titiz bir hadisçi kûfe yöresinde dört ayda Ahmed b. Hanbel'in (ö. 241/855) Müsned'indekinden daha çok hadis toplayabilmitir. Ebû Hanife Kûfe'de önce Kur'ân- hfzetti. Sarf, nahiv, ür ve edebiyat öًrendi. Kûfe, Basra ve bütün Irak'n en önde gelen üstadlarndan hadis dinledi ve fkh meselelerini öًrendi. Doًutan mantk, zekâ, hâfza gücü ve çalkanlً ile ilim sahipleri arasnda temayüz etti. Onun ilme yönelmesinde Âmiru'-قa'bî'nin etkisi olmutur. Numân, hacc seyahati srasnda, bizzat sahâbelerden hadis dinlemi olan Atâ b. Ebî Rabah (ö. 115/733) ve فbn Ömer'in mevlâs Nâfi' (ö. 117/735) gibi tâbiîlerden bazlar ile temas etmi ve onlardan da hadis dinlemitir. Hocas Hammâd'n vefâtnda Ebû Hanîfe krk yalarnda idi. Onun vefâtyla boalan kürsüsünde ders vermeye balad. Ebû Hanife'nin ders ve fetvâ vermedeki usûlü, rivâyet ve anânecilerin sema' (dinleme) usûlünden farkldr. Onun ders halkasnda iki türlü müzâkerenin olutuًu anlalyor a) Talebeleri için verdiًi düzenli fkh dersleri. b) Dardan ve halk tarafndan cevab istenilen sorular (istiftâ). Hanefi mezhebi istiâre esasna dayandrlmtr. Ebû Hanife meseleleri tek tek ortaya atar, öًrencilerini dinler, kendi görüünü söyler ve onlarla konuyu bir ay hattâ daha fazla süreyle münâkaa ederdi. Meselenin incelenmesinde hazrlً olan ve ictihad derecesinde bulunanlar da düünce ve ictihadlarn söyledikten sonra, bu mesele hakknda müzâkere bitmi saylr ve sra Ebû Hanife'ye gelirdi. O, meseleyi yeniden izah ve tasvir ettikten, kendi delillerini ve ictihadn ortaya koyduktan, gerekli düzeltmeler yaplp cevaplar verildikten sonra, alnan karar çoًu defa delillerden tecrit edilerek son derece veciz cümlelerle, bizat kendisi tarafndan imlâ ettirildi. Bu imlâ vecizeleri daha sonra fkh kaideleri hâline gelmitir (Hatîb, Tarihu Baًdâd XI, 307 vd.; el-Kevserî a.g.e., I, 36 vd.). Ebû Hanife'nin bu ilim halkalarnda فslâm'n bütün hükümleri yani ibâdât, muâmelât ve ukubâta âit emir ve yasaklarn yeni batan gözden geçirilerek incelenmitir. Konularna göre tasnîf edilip tedvîn edilen bu hüküm ve meseleleri Zâhiru'r-Rivâye adyla kaleme alan Muhammed b. Hasen e-قeybânî'dir. (ö.189/805). e-قeybânî daha küçük yata iken Ebû Hanîfe'nin ilim meclislerinde hazr bulunmaya balam; eًitimini daha sonra Ebû Yusuf'un yannda tamamlamtr. Ebû Hanife, öًrencileri için öyle demitir: "فçlerinizde otuz alt tane yetikin olan var, onlardan yirmisekizi kadlk, alts müftîlik, ikisi de hem bakadlk ve hem de fetvâ makamna lâyktrlar (el-Bezzâzî, Menâkb, II, 125). Bunlar da Ebû Yûsuf ve Züfer'dir" Zâhiru'r-Rivâye kitaplar alt tane olup, daha sonraki bilginlere tevâtür yoluyla nakledilmitir. Bunlar; " el-Asl (veya el-Mebsût)", "el-Câmiu's-Saًîr", " el-Câmiu'l-Kebîr" " es-Siyeru's-Saًîr", "es-siyeru'l-Kebîr" ve "ez-Ziyâdât" adlarn alrlar. Hanefi mezhebinin temellerini oluturduًu için bunlara "Mesâil-i usûl"de denilmitir. Zâhiru'r-Rivaye'de Ebû Hanife, Ebû Yûsuf ve فmam Muhammed'in görüleri toplanr. Devrin özelliًi olarak Ebû Hanife fkh meselelerini talebelerine imlâ ettirmi olmaldr. Bu alt kitap metinlerinde kendisine isnad edelin meselelerin ona âit olduًunda üphe yoktur. Hattâ meselelerin ifadesinde vecîz metinlere bile Ebû Hanife'nin sözü ve uslûbu olarak baklabilir. Zâhiru'r-Rivâye kitaplar Hâkim e-قehîd Ebû Fazl Muhammed el-Mervezî (ö. 334/945) tarafndan ksaltlarak bir araya getirilmi ve eser el-Kâfr adn almtr. Kendi devrinde bu eser Hanefi mezhebinin görülerini, meselelerini öًrenmek isteyene yeterli görülmütür. el-Kâf, bir buçuk asr kadar sonra قemsü'l-Eimme es-Serahsî (ö. 490/1097) tarafndan erhedilmi ve el-Mebsût isimli bu eser otuz cilt hâlinde baslmtr. Ebû Hanife'nin kendisine isnad olunan ve günümüze ulaan kitaplar dah çok akaid ve kelâm konularna âittir. el-Fkhu'l-Ekber, Kitâbü'l-Âlim ve'l-Müteallim, Kitâbü'r-Risâle, be tane el-Haiyye kitab, el-Kasidetü'n-Nu'mâniyye, Ma'rifetü'l-Mezâhib, Müsnedü'l-فmam Ebî Hanife (Bunlarn rivâyet, nüsha ve erhleri için bk., Brockelmann, Gal Fuad Sezgin, Gas; Halim Sâbit قibay, " Ebû Hanife ", فA, IV, 26, 27). Ebû Yûsuf ve فmam Muhammed, mezhebin teekkülünde etkili olmu büyük Hanefi müctehidleridir. Ebû Yûsuf, mal, vergi ve devlet hukukuna dair Kitabü'l-Harâc adl eserini yazm, hanefî mehebinin devlet ricâli ve kitleler arasnda yaylmasna katkda bulunmutur. Abbâsî halifesi Hârun er-Reîd zamannda "kâdu'l-kudât (ba kad)" olmu, böylece mezhebin icrâ ve kazâda uygulanmas yolunu açmtr. es-Serahsî'nin, el-Mebsût'undan sonra Hanefi fkhn açklayan ve gelitiren te'lifler devam etmitir. el-Kâsânî'nin (ö. 587/1191) Bedâyiu's-Sanayi' fi Tertîbi'-قerâyî' adl eseri son derece sistemli ve deًerli bir eserdir. Daha sonraki önemli te'lîf ve erhlerden bazlar da unlard. el-Merginânî'nin (ö. 593/1197) el-Hidvye adl eseri. Bunun balca ehrleri فbnü'l-Hümâm'n (ö. 861/1457) Fethu'l-Kadîr, es Siًnak'nin (te'lif: 700/1300) en-Nihâye, el-Bâbertî'nin (ö. 786/1384) el-فnâye ve el-Kurlânî'nin (ö. VIII/XIV. asr) el-Kifâye adl eserleridir. en-Nesefi'nin (ö. 710/1310) Kenzü'd-Dekâik'i sonraki önemli te'liflerden olup, yine ayn müelif tarafndan, el-Nâf adyla erhedilmitir. Diًer önemli erhleri; ez-Zeylaî'nin (ö. 743/1342) Tebyînü'l-Hakâik'i ile فbn Nüceym el-Msrî'nin (ö. 970/1562) el-Bahru'r-Râik adl eserlerdir. Osmanllar döneminde yazlan en önemli eserler unlardr: Molla Hürsev'in (ö. 885/1480) ed-Dürer'i ve buna Vankulî (ö. 1000/1591) ile bakalar tarafndan yazlan erhler, el-Halebî'nin (ö. 956/1549) el-Mülteka'l-Ebhur'u ile bunun قeyhzâde (ö.1078/1667) tarafndan te'lif edilen Mecmau'l-Enhur adl erhi. Timurtâî'nin (ö.1004/1595) Tenvîru'l-Ebsâr' ile el-Haskefî'nin (ö. 1088/1677) ed-Dürrü'l-Muhtâr'na yazlan erh ve فbn Âbidîn (ö. 1252/ 1836) tarafndan yazlan Reddü'l-Muhtâr ale'd-Dürri'l-Muhtâr adl büyük erh de önemli eserlerdendir. Yine Tanzimat devrinde Ahmed Cevdet Paa bakanlًndaki bir komisyon tarafndan 1869-1876 yllar arasnda hazrlanan 1851 maddelik Mecelle medenî hukuk alannda meydana getirilmi önemli bir çalmadr. Mecelle, ahs, aile ve miras münâsebetlerine ve aynî haklara âit birçok önemli konular fkh ve fetvâ kitaplarna brakmtr. Mecelle'nin erhleri arasnda; Ali Haydar Efendi'nin (ö.1355/1936) Düraru'l-Hukkâm adl Türkçe erhi ile Mes'ud Efendi'nin (ö. 1310/1893) Arapça Mir'ât- Mecelle'si zikredilebilir. 1875 M. tarihinde Msr adliye nâzn Muhammed Kadri paa tarafndan tedvîn edilen el-Ahkâmü'-قer'iyye ile 1917 tarihli Osmanl Hukuk Âile Kararnâmesi diًer kanun mecelleleridir. Hanefi mezhebinin özelliklerine gelince bizzak Ebû Hanife ictihad ederken takip ettiًi usûlü u ekilde açklamtr: "Allah'n kitabndakini alr kabul ederim. Onda bulamazsam Rasûlullah'n mûtemed alimlerce mâlûm, mehur sünnetiyle amel ederim. Onda da bulamazsam ashâb- kiramdah dilediًim kimsenin re'yini alrm. Fakat i, فbrahim en-Nehaî, e-قa'bî, el-Hasenü'l-Basrî ve Atâ'ya gelince, ben de onlar gibi ictihad ederim" (el-Mekkî, Menâkb, I, 74-78; ez-Zehebî, Menâkb, s. 20-21). Ebû Hanife fkh; "kiinin leh ve aleyhte olan, yani iyi ve kötüyü tanmak" diye tanmlar ve meselelerin hükümlerini kitap, sünnet, icmâ ve kyas delillerinden birisine baًlar. Herhangi fkhî bir mesele önce Kur'ân âyetleri ile karlatrlr. Âyetin فbâre, iâre, iktizâ veya delâletinde bir ey varsa ona baًl olarak çözülürdü. Kur'ân'da bir çözüm bulunmazsa, sünnete bavurulur. Ancak Hanefilerin sünnetin Hz. Peygamber'e dayanmasn tâyin hususunda özel metotlar vardr. Bu usûle göre, her an'ane bir sünnet olmayabilir. Mütevâtir ve mehur hadisler dnda kalan haber-i vâhid ve mürsel hadisler özel incelemeye tâbi tutulur. Ebû Hanife haber-i vâhidi (tek râvînin rivâyet ettiًi hadis), râvînin güvenilir (sika), fakih ve adâletli olmas; rivâyet ettiًi eye aykr bir amelde bulunmamas artyla kabul eder. Meselâ Ebû Hüreyre'nin (ö. 58/677) rivâyet ettiًi; "Birinizin kabna köpek batarsa, birisi temiz toprakla olmak üzere, onu yedi defa ykasn" (Buhârî, Vüdû', 33; Müslim, Tahâret, 89, 91, 92, 93) hadîsini Ebû Hanife kabul etmez. Çünkü Ebû Hüreyre bu hadisle amel etmez ve böyle bir kab üç kere ykamakla yetinirdi. Bu durum hadîsi rivâyet bakmndan zayflatmakta, hattâ, Ebû Hüreyre'ye isnadn bile üpheli bir duruma sokmaktadr. Ebû Hanife'nin âhâd haberleri kabulde esas aldً prensipleri öylece özetlemek mümkündür: a) Ahâd haber, فslâm hukukunun kaynaklar tek tek incelendikten sonra elde edilecek ortak esaslara göre deًerlendirilir. Eًer âhâd haber bu esaslarla çatrsa, iki delilden daha kuvvetli olan alnr; çatan tek râvili haber terkedilerek sözkonusu esasa dayanlr ve böyle bir haber "âz" saylr. b) Âhâd haber Kur'ân'n genel ifadesine (âmm'e) veya Kur'ân'da bulunan bir lâfza (zâhir anlama) aykr düerse, haber terkedilerek Kitap'la amel edilir. Burada da iki delilden daha kuvvetli olan tercih vardr. Çünkü Kur'ân'n sübûtu kat'îdir. Ebû Hanîfe'ye göre, delâlet bakmndan Kur'ân'n zâhirleri ve genel ifadeleri kesindir. Haber, Kur'ân'n âmm ve zâhirine aykr olmakszn, onun mücmel'ini beyan ederse, bu haber kabul edilir. Bu, âhâd haberler Kur'ân'da olmayan bir hükmü ona ilâve anlâmna gelmez. c) Âhâd haberin mehur sünnetle çatmas hâlinde, kuvvetli olan mehur sünnet esas alnr. d) Âhâd haber, kendisi gibi tek râvili bir haberle çeliirse, râvisi daha bilgili ve fakîh olan tercih edilir. d) فki haberden birisinde, senet veya metin bakmndan fazlalk varsa, ihtiyat yönü düünülerek bi fazlalk kabul edilmez. e) Âhâd haberle, kaçnlmas imkansz olan "umumî belvâ", yan sk sk vukû bulduًu için herkesin yapmak zorunda kaldً hususlarda amel edilmez. Bu gibi durumlarda haberin mütevâtir veya mehûr olmas gerekir. f) Yine Ebû Hanife âhâd haberlerin, seleften hiç kimse tarafndan tenkid ve ta'n'a uًramamas; râvînin onu iittiًi andan rivâyet ettiًi ana kadar ezberinde tutmas, haberi kimden aldًn hatrlamamas halinde, yazsna güvenmemesi; üpheli hallerde uygulanmayan had cezalarnda deًiik rivâyetler bulunursa, ihtiyat yönünün tercih edilmesi; baka haberlerle desteklenene âhâd haberlerin alnmas gibi prensipler gelitirmitir (M. Zahid el-Kevserî, a.g.e., I, 27, 28) Ayn Müellif; Te'nîbü'l-Hatîb,1361 Kahire, s. 152-154). Mürsel hadisler için de baz artlar öngörülmütür. Senedi Hz. Peygamber'e ulamayan ve senedinde kopukluk bulunan hadîse mürsel veya munkat' hadis denir. قâfiîler mürsel için birtakm kabul artlar öne sürerken; Ebû Hanîfe ve فmam Mâlik mürsel hadisi kaytsz-artsz kabul eder. Yalnz hadîsi rivâyet eden râvinin sika olmasn yeterli görürler. Diًer yandan mürsel hadis, kendisinden daha kuvvetli olan bir delille çatmamaldr. فslâm'n ilk devirlerinde mürsel hadislerle amel edilmitir. Hattâ فbn Cerîr et-Taberî (ö. 310/922), "mürsel haberi mutlak olarak reddetmek hicrî ikinci yüzyln banda ortaya çkan bir bid'attr" demitir. Buhârî ve Müslim gibi mûteber hadisçiler eserlerinde mürsel hadislere yer vermiler, bunlar delil olarak zikretmilerdir (Buharî, Ezân, 95; Ebû Zehra, Usûlü'l-Fkh, s. 111). Ebû Hanife'nn az hadis bildiًini, hadise gereken önemi vermediًini veya hadislere muhâlefet ettiًini, ya da zayf hadisleri aldًn öne sürenler, mezhep imamlarnn hadisleri kabul için ileri sürdükleri artlar tetkik etmeyen kimselerdir. Fitne ve yalann yaygn olduًu bir devirde, Hz. Peygamber öyle buyurdu, diyerek hadis nakleden herkesin rivâyet ettiًi hadîsi kabul edenler, Hanefîlerin hadislere muhâlefet ettiًini sanrlar. Halbuki onlar, kitap, sünnet ve sahâbilerin hükümleri gibi nass'larn kaynaklarn aratrmada son derece titizlik göstermiler; nass'a dayanan ve kabule lâyk görülen, birbirine benzer meseleleri çkardklar temel prensibe dayandrarak bir kaide altnda toplamlardr. Tarafsz âlimlerin incelemesini göre, Ebû Hanife'nin ictihad ûrâsnda kendisine yardmc olan hadis hâfzlarnn bulunduًu ve ictihadlarnda bizzat üstadlarndan öًrendiًi dört bin kadar hadis kullandً açًa çkmtr. Onun baz hadisleri reddetmesi, hadisin shhati için ileri sürdüًü artlara bu hadislerin uymamas yüzündendir. Ebû Hanife sahih hadîsi reddetmek bir yana, mürsel ve zayf hadisleri bile kyasa tercih etmitir (فbn Hazm, el-فhkâm fi Usüli'l-Ahkâm, Nr. A.M. قakir Msr (t.y.), s. 929; el-Kevserî, Te'nîb, s. 152; Mekkî, Menâkb, II, 96). Ebû Hanife ictihadlarnda kyas ve istihsana çok yer vermitir. Kyas; hakknda Kur'ân ve sünnette hüküm bulunmayan bir meselenin hükmünü, aralarndaki ortak illet dolaysyla, hakknda nass bulunan meselenin hükmüne baًlamak demektir. Aslnda daha önce sahâbe devrinden müctehid imamlar devrine kadar kyasa bavurulmutu. Ebû Hanife'nin yaptً, kyas kaideletirmek, çok kullanmak ve henüz meydana gelmemi hâdiselere de uygulamaktan ibarettir (فbnü'l-Kayyim, ف'lâmü'l-Muvakkîn, l, 77, 227). Kyas uygun dümeyen yerde Ebû Hanife istihsan yapard. Ebû'l-Hasen el-Kerhî (ö. 340/951) فstihsân öyle tarif eder: "Müctehidin daha kuvvetli gördüًü bir husustan dolay, bir meselede benzerlerin hükmünden baka bir hükme bavurmasdr" (Ebû Zehra, a.g.e., s. 262). فmam Mâlik; "فstihsan ilmin onda dokuzudur" derken; فmam قafiî, istihsan er'i bir delil saymam ve onu " Bir kimsenin keyfine göre bir eyi beًenmesi, ho ve güzel bulmasdr"sözleriyle reddetmitir. Hattâ o, el-Ümm adl eserinde, "Kitâbü فbtâli'l-فstihsân" balkl bir bölüm ayrarak, istihsâna hücum etmitir (bk. el-Ümm, VII,267-277). فbn Hazm'a göre istihsan; "Nefsin arzuladً ve beًendiًi ekilde hükmetmektir" (فbn Hazm el-فhkâm, s. 22; فbn Hazm فbtâlü'l-Kyâs, s. 5-6) Ancak hiçbir فslâm hukukçusu, bu arada Hanefiler istihsân bu ekilde anlamamlardr. Aksi görüte olanlar yanl anladklar için tenkitte bulunmulardr. Kyas kabul edenler arasnda Hanefilerin kastettiًi anlamda istihsan yapmayan yoktur. قafiilerin istihsânn aleyhinde öne sürdükleri deliller, doًru bulunursa, bu onlarn benimsediًi kyas da geçersiz klar (M. Ebû Zehra, Usûlü'l-Fkh, s. 270 vd.) el-Kevserî'nin, Ebû Bekir er-Râzi'den (ö. 370/980) nakline göre, istihsan iki alanda cereyan eder. a) فctihad ve re'yimize braklm miktarlarn miktar ve tespitinde re'yimizi kullanmak. Mehir, nafaka, tazminat bedeli, yasak ava karlk kesilecek hayvann takdirlerinde olduًu gibi. b) Daha kuvvetli bir delilden dolay kyas terketmek. es-Serahsî (ö. 490/ 1097) bunu öyle açklar: "Gerçekte istihsan iki kyastan ibaret olup, birisi açk (celî) ve etkisi zayftr. Buna "kyas" ad verilir. Ötekisi kapal (hafî) ve etkisi kuvvetlidir. Buna da "فstihsân" ad verilir, yani "kyas- müstahsen" denilir. Bunlarda tercih, tesire göre olup, açklk ve kapallk sebebiyle deًildir" (es-Serahsî, el-Mebsût, X, 145; el-Kevserî a.g.e., I, 24-27). Yukardaki kyasa u örneًi verebiliriz: Kurt vb. yrtc hayvanlarn etleri haram olduًu gibi, içtikleri suyun artً da haramdr. Ayn ekilde yrtc kularn da hem etleri, hem de artklar haramdr. Bu zâhir (açk) kyasn bir sonucudur. فstihsana göre ise, hafi (gizli) kyas yoluna gidilerek, baka bir sonuca ulalr. قöyle ki; yrtc hayvanlarn artklar salyalar kartً için pistir, çünkü salyalar onlarn pis olan etlerinden meydana gelmektedir. Yrtc kular ise, suyu gagalaryla içtikleri için artklar salyalaryla temas etmez. Gagalar de kemik olduًu için artkta herhangi bir eser brakmaz. Buna göre, istihsânen yrtc kularn artً olan su pislenmez, ancak ihtiyat bakmndan böyle bir suya mekruh denilir. Bazan er'i bir delille çatan kyas terkedilerek istihsan yoluna gidilir. Kyasa göre, unutarak yiyip içen kimsenin orucu bozulur, fakat bu kimsenin orucunu bozulmayacaًna dair Hz. Peygamber'den rivâyet edilen bir hadis (Buharî, Savm, 26; Müslim, Syam,171) sebebiyle kyas terkedilmitir. Yine namazda kahkaha ile gülenin, kyasa göre yalnz namaznn bozulmas gerekirken, hadisle abdestinin de bozulacaً bildirilmitir. (Zeylaî, Nasbu'r-Raye, I, 47). فstisnâ' (sanatkâra bir i smarlama) akdinde, akde konu olan ey, akid srasnda mevcut olmadً için kyasa göre akdin bâtl olmas gerekirken, her devirde bu türlü akitle muâmele yaplageldiًinden, onun shhati üzerinde icmâ' veya örf teekkül etmi ve bu yüzden kyas terkedilmitir. Bazan zarûret yüzünden kyas terkedilerek istihsan yaplr. Meselâ; kadnn bütün vücudu mahremdir. Fakat, hastalk hâlinde doktorun onun baz uzuvlarna bakmas câiz olur. Burada, "zarûretler haram olan eyleri mübah klar" kaidesi uygulanr. Yukardaki örneklerden de anlalacaً gibi, Hanefilerin uyguladً istihsan ya nass'a, ya kyasa, ya icmâ'a yahut da zarûrete dayanmaktadr. Bu temele dayanan istihsân, baka kavramlar altnda da olsa قâfiîlerin de kabul etmesi gerekir. قâfiî'nin itirazlar belki, sadece örf sebebiyle istihsan çeidini içine alabilir. Çünkü örfün hüküm istinbât için bir temel tekil edip etmemesi bu iki mezhep arasnda ihtilâfldr (bk. e-قâfiî, el-Ümm, VII, 267 vd.; el-Kevserî, a.g.e., I, 23-27; es-Serahsî, el-Mebsût, X, 145; es-Serahsî, el-Usûl, II, 201; Ebû Zehra, Usûlü'l-Fkh, s. 263-273). Hanefî mezhebi Irak'ta doًmu ve Abbâsîler devrinde ülkenin balca fkh mezhebi olmutur. Mezhep özellikle doًuya doًru yaylarak Horasan ve Mâverâunnehir'de en büyük gelimesini göstermitir. Birçok ünlü Hanefî hukukçu bu ülkelere mensuptur. Maًrib'te Hanefîler V. yüzyla kadar Mâlikîlerle beraber bulunuyorlard. Sicilya'da ise hâkim durumda idiler. Abbasîlerden sonra Hanefi mezhebinde bir gerileme görülmüse de, Osmanl devletinin kurulmasyla yeniden gelime olmu; Osmanl snrlar içinde, halk baka bir mezhebe baًl olan yerlere bile, فstanbul'dan Hanefi mezhebine sâlik hâkimlerin gönderilmesi, mezhebe buralarda resmîlik kazandrmtr (Msr ve Tunus'ta olduًu gibi). Günümüzde Afganistan, Pakistan, Türkistan, Buhara, Semerkand gibi Orta Asya ülkelerinde hanefîlik hakimdir. Bugün Türkiye ve Balkan Türkleri", Arnavutluk, Bosna-Hersek, Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya müslümanlar genel olarak Halefîdirler. Hicaz, Suriye Yemen'in, Aden bölgesindeki müslümanlarn bir ksm da Hanefidir (Ebû Zehra, Ebû Hanife, terc. O, Keskioًlu, فst. 1966, s. 473 vd.). Kaynak:Hamdi DÖNDÜREN ve
Shoppen-auf-Rechnung.com
Ziyaretinize Teşekkürler Şuan. .Aktif Ziyaretiçi |